|
DÜNYA TALAN ÖRGÜTÜNE KARŞI YÜRÜYÜŞ
Cemalettin KÜÇÜK
TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi
Daha önce MAI ve benzeri bir takım anlaşmaları 30 Kasım 3 Aralık 1999 da yapılacak olan DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) toplantısına ertelenmesinin altında yatan nedenler ortaya çıktı. Emekçi haklarına ve dünya halklarına yeni bir darbe indirmenin hazırlığı içerisinde olan, dünya sermayesi, MAI nin dokuz katı kapsamında ve her biri yeni bir darbe olan yoğun gündem maddeleri ile toplanacağı bilgisini alınca bizlerde dünya MAI ve küreselleşme karşıtlarının ortak eylemlilik sürecinde sesimizi duyurmak için, DTÖ’ye dur demek için, YDD(Yeni Dünya Düzeni)’nin ülkemiz topraklarında birebir uygulamalarının yaşandığı bölgelere uğrayarak, bazı yerlerde basın açıklamaları bazı yerlerde halka birebir bilgi vererek 22 –30 Kasım 1999 tarihleri arasında Trakya’dan Ankara’ya kadar geldik.
Bizler bu zaman zarfından eylemliliğimizi sürdürürken bir yandan da ABD’nin Seattle kentinde binlerce MAI ve küreselleşme karşıtı dünyanın çeşitli ülkelerinden gelerek ortak eylemliliğimizle buluştular. Bunlara iki delege ile destek verip bütün eylemleri de izliyor ve bulunduğumuz alana aktarıyorduk.
İlk açıklamamızı 22 Kasım günü topraklarının çoğu plansız sanayileşmenin kurbanı olmuş, yer altı suları kirletilmiş ve son olarak ta dünya tarım tekellerinin el attığı Trakya bölgemizden Çorlu’dan başladık. Dünya tarımının üçte birini eline geçiren ve DTÖ bünyesinde görüşülmekte olan tarımda tam serbestlik anlaşması ile tohum tekelciliğini eline almaya çalışan iki büyük firma burada idi. Bir tanesi NOVARTİS diğeri CARGİLL firması. Bu iki firma tohumların genetiğine yönelik çalışmalarla intihar eden tohumları üretmekteler. Ayrıca kimyasal üretim ile dünya gıda sektörünü sağlıksız bir ortama çekerek tekellerine almaya çalışmaktalar. DTÖ bünyesinde görüşülecek olan ‘’tarımda tam serbestleşme görüşmelerinde’’ kimyasal üretimlerinin önündeki engelleri aşmak ve tohumda fikri mülkiyet hakkı elde etmek amacıyla baskı yapan bu oluşumların ülkemizdeki uygulamalarını Trakya bölgesine aktarmaya çalıştık. NOVARTİS firmasının önündeki açıklamayı TMMOB 2. başkanı Celal BEŞİKTEPE yaptı. Aynı gün YDD’nin uygulamalarından serbest bölgelerin Türkiye’deki örneklerinden biri iki milyon metrekare alana kurulan Avrupa serbest bölgesine gittik. Burada bir girişimle bölgenin yönetim binasının konferans salonunda yöneticilerle kendiliğinden oluşan karşılıklı bir bilgilendirme yaptık. Celal BEŞİKTEPE ve arkadaşlarımızın açıklamaları ve eleştirileri karşısında zor durumda kalan Şahinler Holding yöneticilerini yanımızda bulunan gazeteciler ve yerelden katılanlar hayretle izlediler. Bu arada DTÖ bünyesinde görüşülmeye çalışılan gündemlerden serbest orman kesiminin Kırklareli ve İğneada bölgesini nasıl yok edeceğini Mert Gölü kurutma projesini ve nükleer santral projelerini hatırlatmayı da açıklamalarımızda unutmadık.
23 Kasım İstanbul’da Ayamama Deresi’ndeki talanı basına duyurmak için toplandığımızda aracımızın park edişine otoparkçıların saldırısı tatsız kavgaya dönüştü. Açıklamamızı yapamadan gazetelerde yer almış olduk. Ayamama Deresi İstanbul Atatürk Havaalanı’nın hemen altında yer alan bölgedir. EGS HOLDİNG ve tır garajlarının istila ettiği kamu alanıdır. Zaman zaman havaalanı hafriyatlarının dökülerek yolsuzlukların ortaya çıkarıldığı bölgedir. İkinci açıklamayı tatsız olay nedeni ile yetişemediğimizden Beykoz Deri ve Kundura fabrikaları önünde o bölgeden bize katılacak arkadaşlar yaptılar. Kısa süre göz altına alınan arkadaşlarımız sermayenin saldırı alanlarına sahip çıktığımızı Beykoz fabrikalarını ve arazilerini yağma ettirmeyeceğimizi kamu oyuna duyurdular.
24 Kasım 1999 da deprem bölgesi Kocaeli’n deydik. Sanayimizin can damarlarının fay hatları üzerine kurulduğu ilimizde ilk açıklamayı daha önce fidanlığı ile yağmalanmaya çalışılan ve sahip çıktığımız SEKA kağıt fabrikası önünde yaptık. Daha önce özelleştirme kapsamında arazilerinin talan edileceği ve işçilerinin işsiz bırakılacağı, kararlara karşı direnişle kazanılan bu fabrikaya, yabancı sermayeye peşkeş çekilen ve yap işlet devret modeli ile yapılan Yuvacık barajından zorla ve deprem bahane edilerek üç kat fiyata satılan suyun fabrikayı nasıl sömürü alanına dönüştürdüğünü, sendika yöneticileri ve meslek odaları temsilcileri ile birlikte anlattık. Öğrenciler sloganları ile bize destek verdiler. Buradan yoğun yağmur altında TÜPRAŞ’ın önüne geçtik. Buradaki açıklamamızı otobüsün içinde yaptık. Özelleştirme ile talan edilmeye çalışılan ama güvenlikle ilgili yatırım yapılmayan işletme üzerinde oynanan oyunları anlattık. Buradan SEKA ve TÜPRAŞ’a dolarla su satan İngiliz firması tarafından yap işlet devret modeli ile yapılmış tahkime bile gerek kalmadan aylarca boşa akan suya milyonlarca dolar ödediğimiz YUVACIK barajına geçtik. Suyu, topağı, taşı, arazisi bu ülkenin olan ve çok pahalıya yaptırılmış olan, bu baraj havzasında arazileri istimlak edilen halkın parası hala daha ödenmemiştir. Yabancı sermayenin yap işlet devret modelinde aylarca boşuna ödenen paraların hesabı ve şu anda zorla bölgedeki kamu kurum ve kuruluşlarına 35 sentten su kullandıranlar bunun hesabını vereceklerdir elbet. Daha önce FORD-KOÇ ortaklığına peşkeş çekilen SEKA orman fidanlığını basına göstererek İzmit Bölgesi’nden ayrıldık.
25 Kasım 1999 Günü dünyanın en büyük davalarından sayabileceğimiz ve arazi yağmasının , çevre yok edilişinin, serbest bölge uygulamasının yapılmaya çalışıldığı alanda idik. Sakarya ilimizin Karadeniz sahilinde bulunan Karasu Kefken arası, 32 km sahil şeridi ve 98500 dönüm arazi, EGS Holding aracılığı ile yabancı sermaye ve yerli iş birlikçilerine, bütün kural tanımazlık ile peşkeş çekilmeye çalışılmakta olduğunu daha önceki bültenlerimizde geniş olarak anlatmıştık. Bu bölgeye bir müjdeli haberle gittik. Çünkü TMMOB bu bölge için açmış olduğu yürütmeyi durdurma kararı Danıştay İdareler Genel Kurulu tarafından kabul edilmişti. Daha önce gezdiğimiz köylere ve köylülere DTÖ bünyesinde görüşülecek konularla bu uygulamanın bağlantısını anlattık ve müjdeli haberimizi verdik. Yerel basının da ilgi gösterdiği bölgede halkın kendi iradeleri dışında alınacak kararlarda yeni Bergama’ların yaratılması ile karşılık vereceği açık ve net ortaya konuldu. Kar yağışı altında ayrıldığımız Karadeniz sahilinden sonsa akşam kararmadan Yalova’yı zehirleyen AKSA fabrikasının önüne yetişmek için, TİGEM işletmelerinden aldığımız kuruyemişlerle karnımızı doyurarak hızla yola koyulduk. AKSA önünde basın ve Taşköprü köylüleri bizi karşıladı. Dünyanın zehir saçan teknolojilerini birinci sınıf tarım alanlarımıza nasıl sokulduğunu anlattık. DTÖ bünyesinde alınacak kararlarla dünyamızı ve ülkemizi nasıl çöplüğe dönüştürüleceğini ve AKSA’nın da bunun bir örneği olduğunu anlattık. Bütün hukuk tanımazlığı ile insanları yeniden zehirlemek için bekleyen bu işletmenin derhal ülkeyi terk etmesi gerekmektedir. Kamusal üretim alanlarımıza saldırılar sürdürülürken, insan sağlığını hiçe sayan, AKSA ve benzeri tesisleri koruyanların hesaplarının kârdan başka bir şey olmadığı bilinmektedir. Bizi karşılayan Bursa örgütleri ile Bursa’ya geçerek akşam bir söyleşi ve yemekle günümüzü noktaladık. Gemlikte gecelediğimiz gübre fabrikalarının azot tankları ve o bölgedeki petrol tesislerinin fay hattı üzerinde olduğunu orada öğrenen bazı arkadaşlarda korkulu bir duygu yaşadılar.
26 Kasım 1999 gününe yeniden CARGLL ‘e bir protesto ile başladık. Durağımız ender olarak temiz kalmış İznik Gölü havzaları idi. Günde 3 ile 6 bin ton su kullanarak kimyasal üretim yapacak olan ABD li Cargill firmasına ait fabrika, İznik Gölü’ne 6 kilometre mesafede tarım arazileri üzerine, ender olarak temiz kalmış su havzalarından İznik-Orhangazi sulama projesinin uygulandığı alanın tam ortasında, kişiye özel kararlarla, anayasaya aykırı olarak, bütün yargı kararlarına rağmen kurulmakta ve şu sıralarda deneme üretimine geçmiş bulunmaktadır.
Tarım alanı ve sulama projesi içinde kalan bu alan, zamanın Başbakanı Ahmet Mesut Yılmaz’ ın desteği ile Anayasaya aykırı olarak Yüksek Planlama Kurulu tarafından kişiye özel kararla tarım dışı alana çıkarıldı. Bu bölgede Danıştay’ın ve Bursa yerel mahkemelerinin almış olduğu kararlara rağmen Uludağ ve Bursa ovasından sonra talanın hukuk tanımazlığı ve ülke topraklarının işgali görülmektedir.
195 bin metrekare alan YPK tarafından tarım dışı alan ilan edildi. Ülkemizde fay hatlarının belediye meclisi kararlarıyla yer değiştirilebilmesinden sonra tarım alanlarının özel kararlarla tarım dışı faaliyet alanı olarak ilan edilmesi normal olabilir.
YPK’ nın kararından sonra sözcülüğünü Bursa Barosunun yaptığı içersinde TMMOB birimlerinin olduğu 19 örgüt ve kişi Danıştay’a kararın iptali için dava açtı.
195 bin metrekarelik alan daha önce TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası tarafından Adapazarı’nda kurulan TOYOTA-SA fabrikası için 1993 te açmış olduğu dava söz konusu dava maddesinin YPK tarafından iptali ile yaşanmış olayın benzerini yaşamaktadır.
YPK kararının ardından Cargill firması DSİ Genel Müdürlüğü tarafından İznik 2. merhale sulama projesinde gerekli revizyonun yapılması için başvuruda bulundu ve isteği kabul edilerek bu değişiklik DSİ tarafından yapıldı. Bayındırlık İl Müdürlüğü de DSİ’ nin görüşü ile hazırladığı mevzi imar planını Bursa il idare kuruluna sunarak imzaların tamamlanmasından sonra zamanın Bursa Valisi Orhan Taşanlar (Metin Göktepe cinayetinden yargılanamayan eski polis müdürüdür) tarafından onaylandı.
Bu arada Danıştay’a dava açan örgütler, Bursa 2. İdare Mahkemesi’nden Danıştay açılan dava ile ilgili karar verinceye kadar yürütmeyi durdurma kararı aldılar. Anayasanın 138. maddesine göre yürütmeden sorumlu kişiler yargının aldığı kararı yerine getirmesi gerekir. Ancak yürütmeden sorumlu (sorunlu) zamanın Bursa Valisi Orhan Taşanlar (Bursa valiliği süresince cinayetten aranan Erol Evcil yakalanamamıştır) fabrikanın inşaatını durdurmak yerine şirket temsilcisi gibi bir üst mahkemeye, bölge idare mahkemesine başvurarak karar itiraz etti. Üst mahkemede kararı yerinde bularak Orhan Taşanlar’ın başvurusunu reddetti.
Danıştay davanın durumuna ve olayın özelliğine göre yürütmenin durdurulması istemini (mahallinde yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi üzerine düzenlenecek rapor alınıp bu raporu incelenmesi sonucunda yeniden karar verilinceye kadar) yerinde bularak oy birliği ile kabul etti.
Bu arada inşaatın kapısında kaçıncı gündür çalışmaların sürdüğünü gösterir levha hukukun kaç gündür çiğnendiğini gösteriyor. İnşaat hukuku delerek yükselmeye devam ediyor.
Bu bölgedeki hukuksuzluğu ve DTÖ bünyesindeki gündemin uygulamasının nasıl olduğunu yeniden kamuoyuna seslenerek dikkat çektik. Hemen yakında bulunan kaliteli çelik üretimi yapan Asil Çelik fabrikasının önüne geçtik ki bu fabrikamız özelleştirmeyi yaşamış daha sonra işletilemediği için yenide kamuya devredilmiştir. Özelleştirme kapsamında olan bu işletmeye daha önce çevreyi kirletiyor bahanesi ile zamanın Bursa Valisi Orhan Taşanlar (yukarıda anlattığımız süreçte Cargill firmasına herhangi bir işlem yapmamıştır) çevreyi kirletiyor bahanesi ile kapatma cezası uygulamıştır. Yer seçinin yanlış olmasın rağmen şu andaki konumu dolayı işletilmesi ve teknolojik olarak desteklenip, çevresel tedbirler alınarak çalıştırılması gerektiğini ama aynı havzada yapılmaya çalışılan, yüksek miktarda enerji kullanımı gerektiren yabancı sermayeli çimento fabrikalarının derhal durdurulması gerektiğini de bir kez daha vurguladık. Arkasından Bursa’nın kaçak yapıları Yeşil Şehre gittik. Tarım arazileri üzerine, DSİ’nin sulama amaçlı yapılmış kanaletlerini yok ederek kurulmuş bu yapılaşma, halkımızın 1,5 katirilyonunu hiç eden, Cavit Çağlar tarafından kaçak olarak inşa ettirilmiştir. Bütün hukuksal süreçlere rağmen bu kaçak yapılaşma Cumhurbaşkanı İnşaat Mühendisi Süleyman Demirel tarafından açılmıştır. Aile fotoğrafının ne anlama geldiğini burada yeniden hatırlattık. Kaçak yapılaşmanın özel güvenlik görevlileri orada olmamızdan rahatsız olmalılar ki; daha sonra mimar olduğunu öğrendiğimiz güvenlik müdürü bize engel olmak istedi. Buradan yolumuz Bandırma oldu. Dünya rezervinin üçte ikisine sahip olduğumuz, Bor madeni işletmesi ETİBOR tesislerinin önünde Bandırma gübre fabrikasının grevci işçileri ve bor çalışanları tarafından karşılandık. Özelleştirme kapsamında olan Bor işletmelerinin (Genel müdürlüğü bu arada Eskişehir’e taşınmış) üzerinde oynanan oyunları anlatıp, Gübre fabrikası grevcilerini ziyarete gittik. Aileleri ile birlikte Bandırma esnafını yanına alan işçiler geleceklerinin özel firmalar tarafından nasıl karartılmaya çalışıldığının bilincinde olarak, kamuoyundan destek için daha sonra gideceğimiz Bergama köylülerine selam ilettiler. Kadını çocuğu ve bütünüyle örnek aldıkları Bergamalılar’dan ziyaret beklediklerini ilettiler. Sendika merkezinde yaptığımız söyleşide gelecekte nelerin olacağını bilmeleri ve kavramaları bizleri sevindirdi. Konaklamamızı işçilerin evlerinde dağılarak yapmamız ayrı bir dayanışma idi. Bundan sonra her uğradığımız yerde bizler ayrılana kadar uygulanmaya başlanan elektrik kesintileri başlamıştı.
27 Kasım 1999 günü Çan Çanakkale bölgesi seyahati başlamıştı. Çan’da Çanakkale emek platformu tarafından karşılandık. Çan meydanında, Çan’a yapılmak istenen yabancı sermayeli termik kömür santralının ülkemize nasıl bir yük getireceğini, buna bağlı olarak ta ülkemizde uygulanmaya çalışılan enerji politikalarını aktardık. Hala hazırda bir çoğu tamamlanmış ve tamamlanmak üzere olan 33 adet hidrolik barajı ve santralının, yap işlet devret modeliyle, yabancı sermaye ve yerli işbirlikçilerine devretmek için tamamlanmayıp açılmadığını sesimizin son enerjisine kadar seslendirdik. Orman alanlarından Çanakkale’ye, temel dinamiklerine dinamit konulmaya çalışılan cumhuriyetin adını taşıyan cumhuriyet meydanına indik. Cumhuriyet meydanında ‘’DUR YOLCU BOĞAZDAN MAI GEÇMEZ ‘’ pankartıyla karşılandık. Burada ülkemizi karayolları aracılığı ile petrol-kimya tekellerine nasıl bağımlı hale getirdiklerini ve boğaz köprüsü ile bunu pekiştirmeye çalıştıklarını açıkladık. Boğaz köprüsünün maliyetine ülkemiz tersanelerinde yapılacak arabalı vapurlardan 200 adet yapılabileceğimizi ve bunlarında bir kaç köprü olacağını, değişik alternatifler şeklinde kullanılabileceği açıkladık. Alkışlar arasında ALTIN’cı filonun sokulmamaya çalışıldığı Kaz Dağlarını geçerek Altınoluğa ulaştık. Geceyi geçirdiğimiz kasabada küçük sohbetlerle yalnız olmadığımız bize daha da cesaret verdi. Çan ve Çanakkale’den sonra burada da elektriklerin kesilmesi, fikrimizin yolumuzu aydınlatmasına engel olamadı.
28 Kasım 1999 Yolumuz ALTIN cı filo TÜPRAK ın kovulduğu Havran’ın Küçükdere Köyü oldu. Köylülere, sivil polislerin izlencesi altında, DTÖ gündeminin kazandıkları mücadeleyi nasıl etkileyeceğini aktardık. Sıcak çaylarımızı zeytin bahçelerine yukarıdan bakarak yudumlarken ağaçların bizden imdat beklentileri var gibiydi. Köylünün kararlılığı bizlere yeni enerjiyi yükleyip Bergama’ya haretlendirdi. Haberleşmedeki küçük aksama ve sürekli güvenlik kontrolü Çam Köylüler ve Narlıca Köylüleri’nin bizleri eylemle karşılamasında geç kalmamıza neden oldu. Çam Köy’de ve Narlıca’da köylülerin eylemini dinledik. TAHKİM’in, EURUGOLD’un NÜKLEER SANTRAL’ın arkasına birer teneke takarak tarlalardan koşuşturduklarını ve karayolunu keserek nasıl kararlı olduklarını anlattılar. Jandarmanın izlencesi altında köylülere bilgiyi alıp toprağa işlediklerini, mahsul alma zamanın geldiğini ama DTÖ gündemi ile bu ürünü ellerinden almak istediklerini anlattığımızda, izin vermeyeceklerini yüksek sesle bir kez daha haykırdılar. Onların mücadelesinden aldığımız ateşi Uşak Eşme’ye taşımak üzere yola koyulduk. Geceyi bir panelle İzmir de geçirdik. Bergama da Danıştay’ın verdiği karar uygulanması yerine şu günlerde köyler evler ve kahvehaneler basılarak köylünün hukuka sahipliği zorla bastırılmaya çalışılmaktadır. Şu anda Bergama Köyleri Jandarma tarafından basılarak köylüler tehdit ediliyor. Zamanında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in EUROGOL şirketine ‘’siz çalışmanıza devam edin gerekirse biz halkı bastırırız’’ şeklinde bir mektubu olduğu söyleniyordu. Acaba onun uygulaması mı başladı diye düşünmemek elde değil.
29 Kasım 1999 yolumuz Uşak Eşme ilçesine gidiyor. Küçükdere’den kovulan TÜPRAG şirketi bu kez burada Bergama’da yapmak istedikleri siyanürlü altın işlemenin yanında arsenopiritli cevhere kavurma uygulayarak, ülkemizin üzerine sülfürik asit ve arsenik yağdırmak peşindeler. Danıştayın altın madenciliğinin kamu yararı yoktur kararına rağmen hala ülkemiz topraklarının 13.5 da birini işgal etmek isteyen bu firmalara karşı halkı bilinçlendirmek için Eşme’de ilk girişimimizi yaptık. ADD Eşme Şubesi’nde bir bilgilendirmeden sonra, Kaymakam, Belediye başkanın ve mahalli idarecilerin bulunduğu bir toplantıda, altın madenciliği ve Eşme’deki cevherin özelliklerine bağlı olarak doğacak sakıncalar hakkında bir bilgilendirme yaparak Eşme’den ayrıldık. Akşam karanlığında Eskişehir Sümerbank Basma fabrikasının önünde yerel örgüt temsilcileri tarafından çiçeklerle karşılandık. Burada bir basın açıklaması yaparak, söyleşi yapmak için Eskişehir’in içine geçtiğimizde bizim gireceğimiz binanın elektriklerinin kesik olduğunu gördük. Yan binanın salonuna geçtiğimizde o binada da elektrikler kesildi. Mum ışıkları altında söyleşimizi tamamlayıp binadan ayrıldığımızda elektriklerin yeniden gelmesi gülüşmelerle karşılandı. Geceyi hiç bir yatırım yapılmadan yok edilmeye çalışılan ve özelleştirme adı altında birilerine peşkeş çekilmeye hazırlanan emekli sandığının emek otelinde geçirdik.
30 Kasım 1999 ODTÜ önünde bir grup öğrenci ve Ankara birimlerince karşılandık, Eskişehir’den aldığımız çiçekleri karşılayanlara vererek, hep birlikte Kızılay’a Güven Park’a kendimize olan güvenle girdik. Burada DTÖ bünyesindeki anlaşmaların altına imza atmaya giden yetkilileri atmamaları konusunda uyardık. Eğer imza atarlarsa hangi şirketin yurttaşı olduysalar oraya gitmelerini geri dönmemelerini söyledik.
CHICAGO TRIBUNE ‘’ Onların silahları internet, yakıtları ise öfke ve dünyada onlardan haberdar olan çok az sayıda insan olmasına rağmen, onlar küresel ekonomiye şekil vermeye başladılar. Küresel ekonomiyi orta halli ve yoksul insanların yararına çevirmeye çalışan asil savaşçılar yada Londra Finacial Times ‘ın tanımı ile küreselleşmeyi dinamitlemeye çalışan bir topluluk, kimi zaman yalnız, kimi zaman gruplar ve koalisyonlar halinde, kısaca STK el ele çalışıyorlar. Hedefleri, dünyanın her yerinde ve çoğunlukla gizli yürütülen müzakerelerin kurallarını öğrenmek ve küreselleşmeye yeni bir düzenleme getirmek. Bu eylemciler genellikle iş çevrelerini, hükümet sözcülerini ve küreselleşme uzmanlarını sinirlendirmek, bozguna uğratmak ve şaşırtmakla meşguller.’’
Yukarıdaki tanımlama bizleri tanımlıyor. Doğrudur, bütün bunlara katılıyor ve bunların gereğini yerine getirmek için yapılan eylemlere yenilerini ekleyeceğimizi burada tekrar ediyoruz.