22 Temmuz 2006 tarihinde Sinop ta katıldıkları Nükleersiz Yaşam Şenliğinde kaybettiğimiz Soner , Öner ve Güneş‘i anma ve Nükleer Santrallere karşı yürüttüğümüz mücadeleyi yükseltme amacıyla belirlenen program çerçevesinde 22 Temmuz 2008 Salı günü Nükleer Karşıtı Platform Sekreteryası , bileşenleri, Kaybettiğimiz arkadaşlarımızın ailesi ile birlikte saat 12:30 da Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanlığı önünde basın açıklaması yapılmış ve Nükleer Santral Projeleri protesto edilmiştir.
Basın açıklamasının ardından Soner-Öner ve Güneş‘in mezarları başında anma töreni gerçekleştirilmiştir. Oda başkanımız Dündar Çağlan ve Elektrik Mühendisleri Odası Başkanı Musa ÇEÇEN tarafından Soner-Öner ve Güneş in kurdukları güzel bir dünya düşünü gerçekleştirmek için mücadeleye devam edileceğinin vurgulandığı konuşmalar yapılmıştır.
Mezar anmasının ardından Elektrik Mühendisleri Odası Merkezinde Sinevizyon gösterimi ve "Nükleer Santraller ve Yaşam Hakkı" konulu söyleşi gerçekleştirilmiştir.
Etkinlik programı 26 Temmuz da Sinop ta yapılacak anma ile sona erecektir.
Etkinlik programı
23 Temmuz 2008
Film Gösterimi
Saat: 18.30
Yer: Jeoloji Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi (Bayındır Sokak 7/11 Yenişehir/ANKARA)
22-25 Temmuz 2008
Fotoğraf - Karikatür Sergisi ve Film Gösterimi
Yer: Mimarlar Odası Önü - Yüksel Caddesi
SÄ°NOP
26 Temmuz 2008
Basın Açıklaması ve Denize Karanfil Bırakma
Şiir/Müzik Dinletisi
BASIN AÇIKLAMASI
NÃœKLEER SANTRAL Ä°HALESÄ° DURDURULSUN
Nükleer santral konusu, ülkenin enerji gereksiniminden bağımsız olarak, belli kesimlerin "ideolojik dayatması" şeklinde yaşama geçirilmeye çalışılmaktadır. Bugüne kadar yasadan, yönetmeliğe, teknoloji seçiminden, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ölçütlerine kadar nükleer santral kurulmasına yönelik her aşama, "ciddiyetsizlik, duyarsızlık, geniş toplum kesimlerini yok sayma" anlayışıyla sürdürülmüştür. Nükleer santral kurma inadı, "Bizim de olsun, biz de isteriz" anlayışıyla çocuk oyununa dönüştürülmüştür. Bölgemizdeki son gelişmeler, Türkiye‘deki nükleer santralların sadece enerji amacıyla kullanılmayacağı, nükleer silaha sahip olma gibi tehlikeli bir niyetin de var olduğunu göstermektedir. Oynanan oyun, kuralları küresel güçler tarafından belirlenmiş nükleer ve enerji pazarında Türkiye‘nin de piyon yapılmasından ibarettir. Farkında olunması gereken şudur ki, insanların hayatları, gelecekleri üzerinden rulet döndürülmektedir. Oyunun kazananları ve kaybedenleri başından bellidir.
Dünya‘da 30 yıldır nükleer rönesans yaşanacağından söz edilmektedir. Beklenen rönesans bugüne kadar gerçekleşmemiş ve gerçekleşmeyecektir. Finlandiya örneğinin gösterdiği gibi nükleer santral inşaat maliyetleri öngörülenin 6 katı artmış durumdadır. Nükleer santralın pahalı bir seçenek olduğu artık bilimsel ve ekonomik çevreler tarafından da kabul edilmekte, ülkemizde yapılmak istenen 3. nesil teknolojinin de sözde fiyat avantajının dahi ortadan kaybolduğu bilinmektedir.
Nükleer enerji ile ucuz elektrik üretimi sağlanacağı bir hayaldir. Ülkemizde elektriğin ucuz kullanılması isteniyorsa, kamu yatırımlarının önünün açılması, ülke potansiyelinin değerlendirilmesi; hidrolik kaynaklarımızın, rüzgar ve güneş enerjisinin, kömür rezervlerimizin çevreye duyarlı yaklaşımlar içerisinde dikkate alınması gerekmektedir. Türkiye‘nin linyit potansiyelini değerlendirme oranı yüzde 40, hidrolik potansiyeli değerlendirme oranı ise yüzde 30‘lar düzeyindedir. Yani ülkemizin değerlendirebileceği kaynaklarının mevcut olduğu resmi rakamlarla ortadadır. Bu hükümet döneminde yapılan rüzgar atlası çalışmasıyla da 48 bin megavatlık ülke potansiyeli hesaplanmıştır. Tüm bu veriler ortada dururken, nükleer enerji gerekliliğinin açıklanması mümkün değildir.
Ülkemizin bugün elektrik enerjisi sıkıntısı yaşadığı bir gerçektir. Ancak nükleer santralların kurulmaması bunun nedeni olmadığı gibi, sorunun çözümü de nükleer santral yolundan geçmemektedir. Temel neden, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Yasası‘nın yürürlüğe sokulduğu 2002 yılından bu yana kamuya yatırım yaptırılmamasıdır. Özel sektör yatırım yapmak için alım garantileri, fiyat garantileri, vergi teşvikleri, bedava yer tahsisleri, pahalı fiyattan elektriği satış olanağı istemektedir. Bu durum nükleer santrallar için de geçerlidir.
Kaldı ki artık dünya enerji tüketiminde enerji yoğunluğunun azaltılması, verimlilik ve tasarruf gibi kavramlar öne çıkmaktadır. Piyasacı anlayışlar dışında, zamlı tasarruf dayatmalarının ötesinde kamu yararıyla enerji verimliliğinin ele alınması ülke enerji sorunlarının çözümüne katkı sağlayabilecektir.
Bugün nükleer tehdit her zamankinden çok daha yakından hissedilmektedir. 1968‘den bu yana iktidarlarca hayata geçirilemeyen bu ölüm projesinde artık çok önemli bir eşiğe gelinmiş bulunuyor. Mersin/Akkuyu‘da yapılması planlanan nükleer santral için teklifler toplanıyor. 24 Eylül 2008 tarihinde yapılacak ihale ile firma seçimi gerçekleştirilerek, nükleer santral yapımına başlanması hedefleniyor. Tehlike çok daha yakınımızda...
Dünyada kurulu nükleer santralların yarattığı tehlikelere çok yakın zamanda yeniden tanık olduk. Ülkemiz gibi önemli deprem kuşağında yer alan Japonya‘daki dünyanın en büyük nükleer santralı Kashiwazaki Kariwa‘da Temmuz 2007‘de meydana gelen depremler sonucunda; yangın çıktı, nükleer sızıntı oluştu, radyoaktif radyasyona maruz kalan soğutma suyu denize karıştı. Tıpkı bugüne kadar gerçekleşen kazalarda olduğu gibi işletmeci şirket bu durumu önce halktan gizledi, sonra da reaktörün faaliyetini durdurdu.
Mayıs 2008‘de Çin‘de deprem sonrası meydana gelebilecek nükleer sızıntı tehlikesi baş gösterdi. Depremden sonra, 15 radyoaktif maddenin teknisyenlerin hala giremediği yıkıntıların altında gömülü olduğu açıklandı.
Nükleer santrallarda sadece depremler nedeniyle tehdit ortaya çıkmıyor. Nükleer tesisler faaliyetleri süresince de tehlike saçıyorlar. Fransız nükleer güvenlik ajansı ASN, 7 Temmuz 2008 tarihinde Triscastin nükleer tesisinde, uranyum içeren 30 metreküplük bir sıvının yayıldığını doğruladı. Nehirler kirletildi, sudaki radyoaktivite düzeyi standartlardan 1000 kat daha fazlaya çıktı. Suyun kullanımı yasaklandı.
Bu son sızıntı da göstermiştir ki, nükleer santralların güvenli olduğu söylemi inandırıcı olmaktan uzaktır. Nükleer santralların yöre halkı başta olmak üzere tüm çevre için ne derecede ciddi riskler taşıdığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Henüz kimyasal atık sorununu dahi kontrol edemeyen, Başkent‘te herkesin gözleri önünde halkına ağır metallerle kirletilmiş arsenikli suyu veren, tersanelerinde yaşanan işçi ölümlerini önleyemeyen; kısaca insan hayatına ne denli önem verdiğini gösteren bir sistemde güvenli diye pazarlanan nükleer santralların felaket yaratması asla sürpriz olmayacaktır.
Diğer taraftan Türkiye kendi nükleer atıkları yanı sıra başka ülkelerin de atık deposu olma tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor. Dünyanın bir çok ülkesinde ilk yatırım ve işletim maliyetleri çok yüksek, 35-40 yıllık ekonomik ömürleri boyunca sıkça arıza ve güvenlik sorunları yaşayan, atık sorunlarına çözüm bulunamayan bu pahalı enerji üretiminden vazgeçerken Türkiye‘de nükleer santral kurulamaz.
AKP Hükümeti‘ni, nükleer maceradan biran önce vazgeçerek, insan ve doğaya duyarlı "yerli-yeni-yenilenebilir" temiz enerji kaynaklarına yönelmeye, ülkenin öz kaynaklarını kamusal hizmet anlayışı içinde, merkezi ve bütüncül bir planlama kapsamında değerlendirmeye, özelleştirme uygulamalarına derhal son vermeye ve nükleer santral ihalesini iptal etmeye çağırıyoruz.
Nükleer santrala karşı sesimizi duyurmak için 22 Temmuz 2006 yılında düzenlediğimiz Nükleersiz Yaşam Şenliği‘nde yitirdiğimiz Jeoloji Mühendisliği öğrencisi Soner Balta, kardeşi Öner Balta ve Makine Mühendisliği öğrencisi Güneş Korkmaz‘ın idealleri ve umutları, nükleer karşıtı mücadelede yaşatılacaktır.
Üç gencimizin anısına Ankara ve Sinop‘ta düzenleyeceğimiz program ve çeşitli etkinliklere tüm halkımız davetlidir.
NÃœKLEER KARÅžITI PLATFORM
22.07.2008