Özelleştirmenin "yoksullaştırma, işsizlik olduğunun" en belirgin örneği bir kez daha, ERDEMİR ve İSDEMİR'DE karşılık buldu. Sendika ile anlaşan işveren, işçilerin maaşlarını ekonomik krizi bahane ederek ve işten çıkarma tehdidinde bulunarak yüzde 35 indirdi.
ERDEMİR hisseleri, yıllardır yapılan yatırıma rağmen; işçisini işsizlikle tehdit edenlerin, işçisinin maaşını düşürenlerin elinden alınmalı, dünya tekellerine peşkeş çekilmeden kamusal alana verilmelidir.
Çeyrek asırdır süren özelleştirme politikaları, birkaç yılda bir kriz olarak karşımıza çıkmaktadır. Her kriz sonrası emekçilerin ücretleri düşürülmekte ve halkın birikimleri ellerinden alınmaktadır. Toplum gittikçe yoksullaşmaktadır. Ekonominin uygulayıcıları her operasyonlarında halkı yoksullaştırmakta, farklı alanlardan emeklerine el koymakta ve gelecek birikimlerini kendisine bağlamaktadır. Birçok uygulamada şimdiden gelecekteki kaynaklarımızı ipotek etmektedirler. Bunun sonucu olarak gelecek kuşakların üreteceği kaynakların transferleri şimdiden yapılmış durumdadır. Yani gelecekte üretim kaynaklarının transfer edileceği yüksek varlıklılar, ultra varlıklılara aktarılması konumuna hazırlanmaktadırlar.
Bunun sonuçlarından birini de en büyük özelleştirmelerden biri olan ERDEMİR'DE işverenle sendika arasındaki anlaşmayla ortaya konulmuştur. Önce işten atılma tehlikesi işçilerin önüne konulmuş ve kapalı kapılar ardında işçilerin kayıtlı olduğu "sendika adı altındaki" örgütlenmeyle yapılan görüşmelerle işçilerin maaşlarının düşürülmesi uygulamaya alınmıştır. Dünya çelik sektöründe uygulanan maaşlara ulaşamayan işçilerin, maaşları %35 kesilerek maaşlarının üçte birinden fazlası ellerinden alınmıştır. Ancak %55 zam yapılarak yeniden aynı maaşa ulaşılabileceğini düşündüğümüzde yaratılan yoksulluğun ne anlama geldiğini rakamsal olarak görebiliriz. Bunun üzerine birde temel gereksinimlerde yaşanan fiyat artışlarını koyduğumuzda işçilerin nasıl yoksullukla karşı karşıya kaldığı belirginleşir. Ve ekonominin zincirleme birbirini beslediği koşulları da sorguladığımızda esnafın ve bölgedeki hizmet alanlarındaki çalışanlarında nasıl bir yoksulluğa itildiğini açıkça görülmektedir.
Oysa OYAK 2006 yılında kârını 3,5 katına çıkararak 685 milyon lira net kâr açıklamıştı. Şirket 2007'de 640 milyon lira net kâr açıklarken, 2008 konsolide net kârı 227 milyon 693 bin lira olmuştu. Daha 2008 yılı Ekim ayında, OYAK Grubu Genel Müdürü Coşkun ULUSOY, kriz sebebiyle gerekli tedbirleri alacaklarını, ancak öncelikle işçi çıkarma yoluna gitmeyeceklerini söylemişti. OYAKBANK'I Hollandalı bankacılık devi ING Bank'a satan ve elinde 3 milyar dolar nakdi olan OYAK, Amerika ve Avrupa'da şirket almak için çalışmalar yaptığını duyurdu. Coşkun ULUSOY, satın almalar için ayırdıkları 3 milyar dolarlık nakdi şimdilik elinde tuttuğunu söylüyordu.
Onca kar, eldeki nakit para ve verilen sözlere ne oldu da birden ERDEMİR bu hale getirildi ve bunun bedeli de emekçinin sırtına yüklendi.
Bugün işçinin maaşını kısan yönetim ve ona aracılık yapan sendika yöneticileri gelecekte işçiyi işten atılmaya hazırlamaktadır. Bu operasyona izin verilmemelidir. Yıllardır işçinin emeğiyle büyük bir ekonomi olan ERDEMİR yeniden kamusal alana alınmalı ve dünyada oynanan oyunlar karşısında korunmalıdır.
ERDEMİR hisseleri, işçisinin maaşını düşüren ve bunca yatırıma rağmen işçisini işsizlikle tehdit edenlerin elinden alınmalı, dünya tekellerine peşkeş çekilmeden kamusal alana verilmelidir. Sanayinin lokomotifi demir çelik üzerinde oynanan oyunlara son verilmelidir. Demir çelik ve metalurji endüstrisi bütünüyle kamusal alandan yönetilmelidir.
28 Nisan 2009
Cemalettin KÜÇÜK
TMMOB Metalurji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı