Altın madenlerini "kapatın" dedik,
"kapatın" demeye devam edeceğiz.
Kapatmazsanız hesap soracağız.
ALTIN=YOLSUZLUK
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonları ve çatışması, Türkiye'de altın madenciliğinin ve altın ticaretinin nasıl bir yolsuzluk, hukuksuzluk, yağma ve talana yol açtığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ülkemizin doğal, kültürel ve tarihi varlıklarının yağmalamasının, iktidar-sermaye ortaklığının yaşama ve doğaya saldırılarının, yasadışı altın trafiğinin, kirli siyasi hesapların, hukuk tanımazlığın, kamu kurumlarının işlevsiz bırakılmasının karşılığı, ayakkabı kutularına ve yatak odalarındaki çelik kasalara sığmamıştır.
Maden ruhsat ve izinleri verilirken toplumsal çıkarın yerini nasıl rant ve siyasi çıkarın aldığı gerçeği ilk ağızlardan itiraf edilmeye başlanmıştır. Kapitalistlerin krizlerinden çıkış için yaşamlarımızı, yaşam alanlarımızı yok etmesine izin vermeyeceğiz.
Maden ve orman izinleri dahil, yaşam alanlarımız üzerindeki söz ve karar hakkı, Başbakan da olsa kimsenin şahsi ihtiraslarına kurban edilemez.
ALTIN=KAN VE GÖZYAŞI
Altın şirketleri, Afrika başta olmak üzere dünyanın her yerinde savaşlarla, borsa oyunlarıyla, hükümet operasyonlarıyla, rüşvetle ve spekülasyonlarla elde ettiği karlardan geriye insanlığa; açlık, işsizlik, kan ve gözyaşı bıraktı.
Bizler, musluklarından arsenikli, ağır metalli su akan, havadan siyanür soluyan, tarlalarından ürün alamaz hale gelen, hayvanları sakat doğan, kanserlerle baş etmeye uğraşan, kendi topraklarında yabancı muamelesi gören, şirketlerin kirli oyunlarıyla sosyal dokuları zehirlenmeye çalışılan, milyonlarca ton siyanürlü atıkla yüzlerce yıl yan yana yaşamak zorunda bırakılan, tarihi ve kültürü yok edilen, hukuki güvenlikten mahrum kalan halkız.
ALTIN=DOĞANIN VE YAŞAMIN DÜŞMANI
Yıllardır Türkiye coğrafyası, Artvin-Cerattepe'den İzmir-Efemçukuru'na kadar her türlü hukuksuzluk ve iktidar gücü devreye sokularak kirletilmektedir. Kütahya'dan başlayarak, Bergama'ya, Uşak- Eşme'ye, Gümüşhane'ye, Erzincan-İliç'e kadar bütün coğrafyamızda doğa ve yaşam alanları kirletilmiştir. Bu alanlardaki işletmelerin yol açtığı kirlilik, artık tartışılmaz bir boyutta baş belası olmuştur. Bu yörelerimizde çeşitli dönemlerde yaşanan halk sağlığı sorunları yanında doğa geri dönüşümsüz tahrip edilmiş, milyonlarca tonluk zehir dağları ortaya çıkmıştır. Bu bölgelerde yaşanan felaketler, kamuoyuna yansımış olmakla birlikte, her defasında örtbas edilmiş ve kamuoyunun ilgisinden kaçırılmıştır.
Çeyrek asır önce Bergama'da kamuoyu ile paylaştığımız öngörü ve uyarılarımız gerçekleşmeye başlamıştır. Doğaya ve yaşam alanlarımıza karşı nasıl bir katliamın yaşanacağını yargı kararları ile tescil edilmiş bilimsel verilerle ortaya koymuştuk. Şimdi verilen her altın ruhsatı, iddialarımızın doğruluğunun birer kanıtına dönüşüyor. Ancak gelecek kuşaklarımızın da haklarını gasp eden bu katliama seyirci kalmaya niyetimiz yok.
ALTIN=HUKUKSUZLUK
Çevre direnişleri geleneğimiz içinde, altın madenciliği uygulamalarının hukuku da kirlettiğini her defasında dile getirdik. Son bir yılda Kazdağları, Bakırtepe, Ulukışla başta olmak üzere mahkemelerin verdiği yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarına rağmen altın madenciliğinde hukuk yok sayılmaya devam edilmektedir. Bu da yetmezmiş gibi Türkiye'de aleyhine en çok dava açılan Bergama'daki altın madeninde, şirketin faaliyetlerine çevre izni olmadan göz yumulduğuna hepimiz tanığız.
Şimdiye kadar işbaşına gelen hükümetler, yaşam ve çevre hakkının değil, maden şirketlerinin yanında oldular. Kütahya-Eti Gümüş tesislerinde ve Uşak-Eşme'de yaşanan göçük ve siyanür zehirlenmelerinin ülkemizin diğer yörelerinde de yaşanmasını ve daha büyük bedeller ödenmesini beklemeyeceğiz.
Mahkeme kararlarının uygulanmadığı, yeterli kamusal denetimin yapılmadığı bir ülkede bu ölümcül maden-kimya faaliyetleri karşısında yurttaşların hukuksal güvenliğinin olmadığını görüyoruz.
Bu kirli oyun, artık "sürdürülebilir kalkınma"olarak savunulmaktadırlar. Yaşam yok olurken, halkın yaşam hakkı, doğadaki tüm canlıların yaşam hakkı ellerinden alınırken şirketler kalkınmakta, krizlerinden çıkmaya çalışmakta, sermaye birikiminlerini arttırarak yeniden var olmaktadır. Ama altının ışıltısı, insanlığa ve halka karşı işlenen bu suçların üstünü örtemeyecektir.
ALTIN= YOKSULLUK
Sağlıklı bir çevrede yaşamak ya da aç kalmak arasında tercih yapmak zorunda değiliz.
İktidarlarla arasından su sızmayan madenci şirketlerin, mahkemelerin olumsuz kararları karşısında basın açıklamaları ile "Tek bir işçimizi mağdur etmeyeceğiz. Maden açılıncaya kadar ücretlerini ödeyeceğiz." yollu demeçlerinin boş sözden öte bir anlam taşımadığı bir kez daha anlaşılmıştır.
Son operasyonlardan sonra da ilk mağdur edilen kesim olarak işçiler hedefe konulmuştur. Zaten zehirli ortamda çalışan işçiler hiçbir sağlık ve sosyal güvenlik garantisi olmadan evlerine gönderilmeye başlanmıştır.
Emek, demokrasi, yaşamın savunulması mücadelesi birbirinden ayrılamaz. İnsan emeğini ve doğayı sömürenlerin; emek, demokrasi ve ekolojik mücadele güçleri arasında çelişki yaratma çabaları karşılık bulamayacaktır.
ALTIN=DÄ°RENÄ°Åž
Ülkemizin doğal varlıkları, halklarımızın, insanlığın ve tüm canlıların gelecek kuşakları için taşınacak ortak değerleridir. Şimdiye kadar elde ettiğimiz kazanımlarımız, hukukun, bilimin ve halkın mücadelesi ile sonuç vermiştir.
Bu kazanımlarımızın sermaye ve devlet içindeki bir takım odakların kirli hesapları ile anılmasına fırsat vermeyeceğiz. Bu çatışmada birkaç maden sahasının kapatılması ve bu odakların birbirlerine karşı tehdit unsuru olarak kullanılması çözüm olamaz.
Dün de altın madenlerini "kapatın" dedik. Şimdi de "kapatın" diyoruz.
Aşağıda sıralanan taleplerimiz, Türkiye çevre hareketi mücadelesi içinde savunduğumuz ve her platformda dile getirdiğimiz taleplerdir. Bu taleplerimizi tarihsel haklılığımızın berraklaştığı bu günlerde, bir kez daha kamuoyu ile paylaşıyoruz.
TALEPLERÄ°MÄ°Z:
İzmir-Bergama-Ovacık, Kazdağları, İzmir-Efemçukuru, Uşak-Eşme-Kışladağ, Eskişehir-Kaymaz, Gümüşhane-Mastra, Sivas-Kangal-Bakırtepe, Erzincan-İliç-Çöpler, Tunceli-Ovacık, Manisa-Turgutlu-Çaldağı, Ulukışla-Tepeköy, Ordu-Fatsa, Giresun-Bulancak, Trabzon-Tonya, Artvin-Cerattepe, Kütahya Dulkadir başta olmak üzere Türkiye'deki bütün altın, gümüş ve nikel madenleri ile ilgili;
- Her türlü arama, sondaj ve işletme faaliyetleri durdurulsun.
- Maden ÅŸirketlerine verilen izin ve ruhsatlar iptal edilsin.
- Orman, dereler, yeraltısuları, tarım arazileri ve meraların üzerindeki şirketler lehine yapılan tahsisler kaldırılsın.
- Maden sahaları ve çevresi rehabilite edilerek eski doğal koşullarına kavuşturulsun.
- Yaşanan felaketlere ve çevre kirliliğine göz yuman kamu yöneticileri yargılansın.
- İşlerine son verilen işçilerin tazminatları ödensin.
- Çalışanların düzenli sağlık kontrolleri ücretsiz olarak yapılmaya devam edilsin.
- Suları, toprakları ve hayvanları zehirlenen yöre halkının tüm mağduriyetleri devlet ve şirketler tarafından karşılansın.
- Bölgelerdeki halk, (sularda, toprakta ve bitkilerde yapılacak analizlerle) siyanür ve ağır metallerin sağlık etkileri yönünden aydınlatılsın ve sağlık durumları ileriye dönük olarak izlensin.
Unutulmamalıdır; ormanları, yeraltını, suları, meraları, tarım alanlarını ve tüm canlıların yaşam alanlarını yok eden, zehirleyen, tüketen maden işletmeciliğine karşı verdiğimiz mücadelemiz haklı ve meşrudur.
Altın, gümüş, nikel madenleri vb yaşamı, yaşam alanlarını yok eden işletmeler kapatılana kadar mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız.
Bu işletmeler kapatılana kadar yukarıda belirttiğimiz taleplerimizin takipçisi olacağız.
Ä°MZACILAR:
Bakırtepe Çevre Platformu
Bergama Çevre Platformu
Bolkar Dağlarını Koruma Platformu
Çanakkele Çevre Platformu
Dersim Dernekleri Federasyonu
Ege Çevre ve Kültür Platformu
İliç Çevre Platformu
Ä°nay Vicdan Hareketi
Kangal Dernekleri Federasyonu
Munzur Çevre Derneği
Tonya Çevre Platformu
Trakya Platformu
Turgutlu Çevre Platformu
YeÅŸil Artvin DerneÄŸi