Uzun yıllardır devam eden ama son bir yılda daha da derinleşen ekonomik kriz ve enflasyon , tüm halkımızın ve emeğiyle geçinen vatandaşlarımızın olduğu gibi meslektaşlarımızın da hayatlarını zorlaştırmaktadır. Emperyalistler arası nüfuz alanı kavgasının yansıması olan Rusya Ukrayna savaşının yarattığı global krizin etkisi ülkemizde yaşanan krizi daha da derinleştirmekte, siyasi iktidara da bahane üretme fırsatı vermektedir.
Kamu yatırımlarının özelleştirme adı altında yok edilmesi, ülkemizin yer altı ve yer üstü varlıklarının yağmalanması, rant hırsının bilim ve tekniğin önüne geçmesi, sermayenin ihtiyaçlarının halkın ihtiyaçlarının önünde tutulması nedeniyle gelir dağılımındaki adaletsizlik daha da artmakta, küçük bir azınlık servetini artırırken, ekonomik kriz geniş halk kitlelerini perişan etmektedir.
Siyasal iktidarın karar ve uygulamaları, meslektaşlarımızı olduğu kadar meslek alanımızı ve mesleki faaliyetlerimizden faydalanan halkımızı da olumsuz etkilemektedir.
Özel sektörde çalışan meslektaşlarımızın tamamına yakını yatırımların durması, projelerin iptal edilmesi, reel sektörün tıkanması gibi sorunlardan etkilenmiştir. İşsizlik, esnek çalışma, güvencesizlik, sağlıksız çalışma koşulları ve reel ücret kaybı gibi sorunlar özel sektörde çalışan tüm meslektaşlarımızı tehdit etmektedir.
Son 20 yılın yarattığı en büyük tahribatlardan birisi de sınai planlama kültüründen vazgeçilmiş olmasıdır. Özellikle ana metal sektöründe özelleştirmeler ile başlayan keyfi yönetim anlayışı plansızlaşma ile birleşerek, enerji ve hammadde anlamında zaten kıt doğal kaynaklara sahip ülkemizin kırılgan sektörlerinin başında gelen ana metal sektörlerini de savunmasız bırakmıştır. Üstüne üstlük övünülen ekonomik esneklik yeteneği ile ilk akla gelen tasarruf noktası işçilik giderleri olmaktadır. İhtiyacın ötesinde mezun veren üniversite yapısı ve eğitim kalitesi ile sürekli itibar kaybeden mesleğimiz, şimdi de ekonomik anlamda -insan yaşamına uygun olmayan- ücretlerle karşı karşıya kalmıştır. Bu keyfi ve biliminden uzak yaklaşımın yıkıcı sonuçları önce mavi yaka sonra da beyaz yakalıların işsiz kalmaları olmaktadır.
Son bir yılda dolar bazında sanayide kullanılan elektrik fiyatının 7 kat, doğal gaz fiyatının 5 kat artması, enerji yoğun ana metal sanayini çalışamaz duruma getirmiştir. Bunun yanı sıra hedef pazarlarımızdaki sıkı para politikaları, yüksek enflasyon, ekonomik daralma, enerji arz güvenliği, yüksek enerji fiyatları gibi unsurlarla talebin de önemli ölçüde azalması diğer yönden baskı yaratmıştır. Ayrıca yurtiçinde artan döviz kurlarının iç tüketime etkisi, yurtdışından gelen ucuz ithal yarı ürün/ürünlerin (Rusya’nın normal şartlarda batı pazarlarına satacağı ürünlerin yaptırımlar nedeniyle Türkiye’ye yönlenmesi) rekabeti gibi ilave unsurlarla çok yönlü baskı; artan maliyet, daralan talep, stratejik dış rekabet altında kalan sektörlerimizde üretim kesintileri uygulanmaya başlanmıştır. Kış döneminde enerji fiyatları ve talep daralmasından kaynaklanan baskının artacağı düşünüldüğünde koşulların daha da çetinleşmesi kaçınılmazdır. AB’de çok sayıda işletmenin faaliyetlerini durdurmaya başladığı bugünlerde ana metal sanayi işletmelerimiz ürün çeşitliliği ve mali yapısına göre daha uzun süreli kısıntılara gitme veya tamamen faaliyetlerini durdurma tehdidi ile karşı, karşıyadır. Ufukta beliren bu tehdidin, çok geniş bir ekosisteme sahip olan ana metal sanayinin tüm paydaşlarını etkileyerek ulusal ölçekte ekonomik ve sosyal huzursuzluklara yol açma potansiyeline sahip olduğu göz ardı edilmemelidir.
Öte yandan ülkemiz seçim sürecine girmiş bulunmaktadır. Her seçim öncesi olduğu gibi yine seçim kampanyaları için kesenin/hazinenin ağzı açılacak oy deposu olarak görülen emekçi halkın dikkati ekonomik toplumsal sorunlar yerine sanal gündemlere yöneltilecektir.
Oysa geleceğe yönelik yakıcı ekonomik sorunlar yaratma potansiyelinde olan mevcut durumda acilen; Sektörlerdeki kurulu kapasite fazlalığı konusuna eğilinmelidir, uzun ürün/yassı ürün üretim ve tüketim dengesizliğini çözecek planlama yapılmalıdır, özellikle ana metal sektöründe katma değeri yüksek ürünlere yönelinmeli üretimin sürekliliği sağlanmalıdır. Bu tür sorunların olmadığı AB’de dahi kriz olduğu göz önüne alındığında durumun ciddiyeti daha iyi anlaşılacaktır.
Elbette daha genelde; Yer altı ve yer üstü varlıklarımıza sahip çıkarak emekçi halkın yararına olacak şekilde kaynak yaratmak ve temel girdilerde dışa bağımlılıktan kurtulmak, Kamu yatırımlarına ve KİT lere dönüş yaparak istihdamı artırmak, Ve gelir dağılımındaki eşitsizliği gidermek asıl hedef olmalıdır.
Saygılarımızla
TMMOB METALURJÄ° VE MALZEME
MÃœHENDÄ°SLERÄ° ODASI